Yenişehir Eğitim Sen’den Sosyalist Tartışma Programı
Eğitim Sen Yenişehir Şubesi tarafından düzenlenen “Felaketler ve Devrimler Çağında Birleşik Mücadele” adlı Sosyalist Tartışma Programı ilgi gördü.
Programın açış konuşmasını yapan Eğitim Sen Yenişehir Temsilcisi Şafak Ayhan, Antikapitalistler Platformu tarafından her yılın sonbahar aylarında farklı şehirlerde düzenlenen Sosyalist Tartışma 2022 Programının Bursa ayağının Yenişehir Eğitim Sen ev sahipliğinde yapıldığını belirtti.
Sosyalist Tartışma Programına, Felsefelogos Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Prof. Dr. Sinan Özbek, Antikapitalistler Platformu’ndan Şenol Karakaş ve Dila Ak, Ziraat Mühendisi Şafak Erdem ve Bursa Eğitim Sen Şube Sekreteri Derviş Erdem konuşmacı olarak katıldı.
“ORTADA BİR DİNLER SAVAŞI YOK”
Sosyalist Tartışma’nın ilk konuşmacısı Prof. Dr. Sinan Özbek, 16. yüzyılda başlayan köle ticaretini, siyahların Amerika’da plantajlarda çalıştırılmasını hatırlattı. Siyahların köleleştirmesini takiben ‘bilimin’ de insan ırklarının varlığını iddia etmeye başladığına dikkat çeken Özbek şunları kaydetti: “Şüphesiz ırkçılık bu köle emeği kullanma işini meşrulaştırmayı sağlıyor. 16. Yüzyıldaki azılı ırkçılığın hedefinde siyahlar vardı. Bu siyahlar kuşkusuz Afrika’da köyünde oturan, dışarıdaki dünyayla bağlantısız insanlar değildi. Aksine topraklarından sökülüp Yeni Dünya’ya köle olarak getirilen insanlardı. Sonra Avrupa’da Yahudiler azılı bir ırkçı saldırının hedefi ve topluca kurbanı oldu. Bunlar da görece rekabet edebilecek güce gelmiş bir etnik unsur olarak tarih sahnesine çıktılar. Onlar da dünyanın gördüğü en azgın ırkçı şiddetin hedefi oldu ve soykırıma uğratıldılar. Yirminci yüzyılda ise büyük kapitalist devletlerin ucuz iş gücü Müslüman ülkelerden getirilen işçiler oldu. Çok geçmedi onlar da müthiş bir ırkçı saldırıyla karşılaştılar. Bu üçünde de ortak nokta dikkatimizi çekmeli: Bir kere ırkçılık olgusu kapitalizmin ucuz emek politikasıyla doğrudan bağlantılı. İkinci olarak dün nasıl ki Siyahlar, Yahudiler masumduysa bugün de Müslüman işçiler bir o kadar masum. Açık ve net bir şekilde görünen İslamofobi şeklinde kendini gösteren ırkçılığın bağlanacağı yer göçmen işçilik kategorisidir. Soruna böyle bakmak İslamofobiye karşı mücadelenin doğrultusunu da gösterir. Ortada bir dinler savaşı yok.”
“GERÇEK SORUN KAPİTALİZMDİR”
Antikapitalistler Platformu’ndan Şenol Karakaş da “Kapitalizmin Krizleri ve Çözümler” konulu konuşmasında şunları söyledi: “Pandemi, kapitalist üretimin ne kadar kırılgan, akıl dışı, yaşama her yönüyle zararlı bir sistem olduğunu kapitalizm aklayıcıları dahil herkese gösterdi. Daha da önemlisi, bizzat kapitalistler uyarıların dozunu artırmak zorunda kaldılar. Kapitalistlerin kapitalizmi eleştirmelerine alışkınız. Son G7 zirvesi sonuç bildirgesinde dev ekonomilere sahip bu ülkelerin liderlerinin “küresel gıda güvenliği kriziyle mücadele için 4,5 milyar dolar ayıracaklarını belirtmeleri” ve tüm bileşenlerine “piyasa oynaklığı ve dolayısıyla gıda güvensizliği riskini artıran haksız kısıtlayıcı ticaret önlemlerinden kaçınmaları” çağrısında bulunmaları örneğinde olduğu gibi. 2015 yılında G20 zirvesi öncesinde İş dünyası ve Sivil Toplumla Diyalog toplantısında konuşan Ali Koç yoksulların yüreğine su serpen şu açıklamaları yaptı: ‘Eşitsizliğin ortadan kalkması için kapitalizmin ortadan kalkması gerekir. Ben en azından eşitsizliğin minimum seviyeye indirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Gerçek sorun kapitalizmdir (…)’ Bu konuşmanın üzerinden 7 yıl geçtikten sonra Ali Koç’un şirketinin ilk sırasında olduğu zenginler topluluğu, Türkiye’de yaşanan sert yoksullaşmaya aldırış etmeden kârlarını artırmaya devam ettiler.”
“DOĞA BİR META DEĞİLDİR”
Ziraat Mühendisi Şafak Erdem ise “Kapitalizmin Yarattığı Ekolojik Kriz” başlıklı konuşmasında Kapitalizm bir meta üretimi sistemi olduğunu vurguladı. Tüm metaların emeğin ve doğanın sömürüsüyle yaratıldığını anlatan Erdem konuşmasını şöyle sürdürdü: “Kapitalizmin üretim faktörleri emek ve doğadır. Çalışan insan yani canlı emeği sonucunda metalar ve yeni üretim araçları olan makineler meydana gelir. İkincil olarak; sermaye birikim sürecine kattığı üretim aracı haline getirdiği doğa. Suyu, toprağı, havayı yani doğa varlıkları enerjiye, hammaddeye, kaynağa çeviriyor.
Kapitalizmin sürdürülebilirliğini sağlayan şartlar ise; sömürücü, yağmacı, söküp çıkarıcı olmasında gizlidir.
Sömürücü : İnsan emeğini sömürdüğü gibi diğer hayvanların yaşamlarını da metalaştırarak sömürmekte ve sermaye birikimi için kullanmakta. Karlılık uğruna hayvan refahını gözetmeyen tavuk çiftlikleri örnek olarak verilebilir. Aslında tüm endüstriyel hayvancılık sektörü bu şekilde işlemekte.
Yağmacı: Doğa bir meta gibi görülüyor ve doğal varlıklar bedelsiz ve sonsuzmuş gibi düşünülüyor. Maden, turizm, enerji için orman alanları gözden çıkarılıyor. Bu alanların çoğu taahhütlere rağmen rehabilite edilmiyor. Ormanlardan madencilik ve enerji tesisleri gibi verilen izinlerin toplamı 2020 yılı sonu itibarıyla 748 bin hektara ulaşmıştır.
Söküp çıkarıcı: Kapitalizm yok etme pahasına doğal varlıkları girdi olarak kullanıyor.
“DÜNYAYI DEĞİŞTİREBİLİRİZ”
Antikapitalistler Platformu’ndan Dila Ak ise konuşmasında şunları kaydetti:
“Sadece Türkiye’de değil, dünyada iklim krizi, kuraklık, enflasyon, yoksulluk, alım gücünün ve gelirlerin azalması, savaş gibi pek çok sorunla boğuşuluyor ve bu sorunların çözümleri aranıyor. Bizleri hapseden, aç bırakan, emekliliğimizi çalan, gençliğimizi bitiren, öldüren, insanca yaşamamızı engelleyen politikalarla, mücadelemizi sürdürmeliyiz. Mücadele etmemiz gereken pek çok şey ve değiştirip dönüştürmemiz gereken bir dünya var.”
“SENDİKAL MÜCADELENİN EVRELERİ”
Bursa Eğitim Sen şube sekreteri Derviş Erdem de sendikal mücadelenin tarihsel geçmişini anlattı: “1965’te 92 kişi ile kurulan TÖS, üye sayısını 1969’da altmış bine çıkarmıştır. 12 Mart dönemi sıkıyönetim ilan edilin ve Tös yöneticileri tutuklanır. Onlar tutukluyken, TÖB-DER kurulur. Af yasası çıkar; fakat onurlu TÖS’lüler aftan yararlanmayı reddederek aklanma talebinde bulunurlar. Yöneticilere 8 yıl 10 ay 20 gün hapis cezası verilir. Ancak cezaları Askeri Yargıtay tarafından bozularak beraat ederler. Öğretmenlerin sendikal mücadelesi yeni dönemde, TÖB- DER örgütlülüğü ile devam eder. TÖB-DER ilk olarak Türkiye Öğretmenler Birliği (TÖB) adı ile 3 Eylül 1971’de faaliyete başlar. “Türkiye” adının izinsiz alınamayacağı engeliyle karşılaştığı için 23 Kasım 1971’den itibaren Tüm Öğretmenler Birleşme ve Dayanışma Derneği (TÖB-DER) olarak ismini değiştirir. 12 Eylül darbesiyle birlikte TÖB-DER’in şube yöneticileri, Genel Merkez yöneticileri, dernek çalışmalarında bulunan aktif eğitimciler bulundukları il ya da ilçelerde gözaltına alındılar, Ankara 2. Ağır Ceza Mahkemesi sanıkların çalışmalarında suç bulunmadığı sonucuna vararak oybirliği ile 23.03.1989 tarihinde beraatlarına karar vermiş ve bu karar kesinleşmiştir. 1988’de emekli öğretmenlerden oluşan kurucu üyeler EĞİT-DER’i kurarlar. Eğitim çalışanlarının bir bölümü ayrı bir yönelimle EĞİTİM-İŞ’i kurdular. 10.12.1994’te yayımlanan EĞİTİM-SEN Kuruluş Bildirgesi ile EĞİTİM-İŞ ve EĞİT-SEN birleşerek tek bir sendikal yapı oluşturdular.
Eğitim Sen’in Çağdaş, Bilimsel, Demokratik, Kamusal ve Ana Dilinde eğitim, üyeleri ve tüm eğitim ve bilim emekçilerinin özlük, ekonomik, ekolojik, demokratik ve siyasal hakları mücadelesi devam edecektir.” (HABER/ FOTOĞRAF: GÜRHAN ADANA)