“ENTERNASYONEL DAYANIŞMA TARTIŞMALARI” YENİŞEHİR’DE
Yenişehir’deki söyleşide Enternasyonal Dayanışma Tartışmaları adı altında Felsefelogos Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Prof. Dr. Hür Sinan Özbek ile son kitabı “Dayanışma Etiği” konuşulup tartışıldı.
Karl Marx İstanbul’da oyunuyla kapitalizmin krizini Marks’ın ağzından anlatan ünlü Tiyatrocu Hamit Demir, Yenişehir Çevre Platformundan Şafak Şenel Erdem, Bursa Eğitim Sen Şube Başkanı Derviş Erdem, Kristal iş Sendikası’ndan Arif Çinpolat da söyleşide konuşma yaptı.
İlk oturumda Felsefelogos Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Prof. Dr. Sinan Özbek ile geçen aylarda çıkan kitabı “Dayanışma Etiği” üzerinde bir söyleşi gerçekleştirildi. Marksist gelenekte etik ve ahlak tartışmalarına değinen Özbek, Marks’ın “her üretim ilişkisi kendi ahlakını topluma dayatır” yaklaşımını benimsediğini, kapitalizmi ortadan kaldırmadan burjuva ahlakının yok olmayacağını, kapitalizm sonrası ahlak ve etik anlayışının temelini dayanışmanın oluşturması gerektiğini anlattı. Özbek sözlerini şöyle sürdürdü:
“Felsefe tarihinin en önemli ve en güncel tartışmalarından etik ve dayanışma kavramlarıyla uzun zamandır ilgileniyor ve tartışıyorum. İnsanlık tarihinde, içine düştüğümüz bir çıkmaz var, buradan nasıl çıkarız sorusuyla cebelleşiyoruz. Soru şu: Ahlaki davranış nedir, ahlaklı bir toplum nasıl yaratılır? Mevcut kapitalist üretim ilişkileri içinde var olan etik ve ahlak şu an yaşadıklarımızdır, kapitalizm içinde bu son yaşananlar oldukça ‘normal’dir. Bunu değiştirmek için üretim ilişkilerini değiştirmemiz gerekiyor, onu da geçmişteki önemli deneyimlerden öğreniyoruz. Bunlara ilk örnek Paris Komünü deneyimidir, diğeri ise İtalyan Marksist Gramsci‘nin savunduğu işçi sınıfı içinde ilk mücadele anlarından itibaren işçiler tarafından hızlıca örgütlenen konseylerdir. Paris Komünü’nde de işçi konseyleri deneyiminde de öne çıkan en önemli husus şudur; her iki toplulukta dayanışma en önemli kural olmuştur, insanlar mücadele sürecinde birbirlerine ve toplumun geneline karşı tam anlamıyla ahlaklı davranmışlardır. Bu da göstermektedir ki üretim ilişkilerinin farklı örgütlenmesi ile birlikte toplumda müthiş bir farklılaşma ortaya çıkmakta, burjuva ahlakının yerini dayanışmanın ahlakı almaktadır.”
Yenişehir Çevre Platformu- Şafak Şenel Erdem ise şunları kaydetti: “Ekoloji mücadelesine konu olan projelerin yarattığı ekolojik yıkımlar, sadece yeni pazarlar ve daha fazla sermaye birikimi arzusu nedeniyle yaşanıyor. Doğa, sıfır maliyetli bir hammadde gibi görülüyor. İnsanın doğaya hükmetmesi aslında tarımla başlıyor. Kapitalizmle birlikte bu sömürü düzeni çok daha görünür hale geliyor, neoliberalizm ise bu sömürü düzenini çok daha derinleştiriyor.
Neoliberalizmin tanımını şu şekilde almak istiyorum: Serbest piyasa odaklı, sınırsız büyümeyi hedefleyen ve devletin ekonomik düzenlemelerdeki rolünü en aza indiren bir ideoloji. Devletin buradaki rolü ise sınırsız büyümenin sağlanabileceği ortamı yaratmak, sermaye sınıfının talebi doğrultusunda gerekli yasal düzenlemeleri yapmak. Buna kılıf olarak ise kamu yararı, kalkınma, ekonomik büyüme, yerli ve milli gibi kavramlarla, şirketlere servet, halka yoksulluk getiren talanlara rıza üretilmeye çalışılıyor. Neoliberal uygulamalarla birlikte sermayenin küreselleşme adımları hızlandı. Sınırlar kalktı. Uluslararası tekeller, ulus devletlerdeki uzantıları eliyle tüm piyasalar üzerinde hâkim hale geldi.”
Eğitim Sen Bursa Şube Başkanı- Derviş Erdem de şöyle konuştu: Neoliberalizm, genellikle ekonomik liberalleşme politikalarıyla ilişkilendirilir. Bu politikalar arasında özelleştirme, düzenlemelerin kaldırılması, küreselleşme, serbest ticaret, para politikası, kemer sıkma politikaları ve devlet harcamalarının azaltılması gibi unsurlar yer alır. Neoliberal küreselleşme eğitim sektörünü piyasa mekanizmasının bir parçası olarak görmektedir. Bu yaklaşıma göre eğitimin de dahil olduğu kamu hizmetleri ticari bir meta olarak pazarlanmalıdır. Bu yaklaşım:
Özelleşmesine yol açmıştır. Eğitimi erişilebilir olmaktan çıkarmıştır, devlet eğitim alanından çekilmiş, yerini özel okul, dershane ve vakıf üniversitelerine bırakmıştır. Yoksul ailelerin çocukları, kız çocukları, mevsimlik tarım işçilerin çocukları eğitimden uzaklaşmak zorunda kalmıştır. Ayrıca eğitim müfredatı neoliberal ekonominin gereksinim duyduğu işgücünü tüketiciyi yetiştirecek biçimde değiştirilmiştir. Bu bağlamda bireyselleşme, ekip çalışması, rekabetçi ve esnek işgücü üretimi temel alınmıştır. Oysa eğitim ticari bir meta değil, insan ve yurttaşlık hakkıdır. Küresel ticaret ve sermaye hareketleri için devletin küçülmesini öngören bu politikaların merkezinde devletin ve kamu harcamaların kısıtlanması politikaları bulunuyordu. Toplumsal ihtiyaçların karşılanmasında devletin düzenleyici rolünü köklü bir biçimde değiştiren bu politikalar, toplumsal çıkarların piyasa merkezinde yeniden tanımlanmasını getirmiş, örgütlü modernliğin temel bileşenleri olan eğitim, sağlık ve sosyal güvenliğin özelleştirilmesini hedef almıştır.
Eğitim eşitsizlikleri artmıştır
Eğitimin küresel kapitalizmin ihtiyaçları doğrultusunda yapılandırılmasına yönelik sahte sosyal adaletçi ve özgürlükçü argümanların aksine bugün OECD ülkeleri hariç tüm dünyada kamunun eğitim yatırımları ciddi bir biçimde azalmıştır.Yoksul ailelerin çocukları eğitimden uzaklaşırken, parası olanların özel okullarda daha iyi koşullarda eğitim alması sonucunu doğurmuştur.Yaklaşık yirmi beş yıldır, küresel aktörler tarafından eğitim sisteminin küresel kapitalizmin ihtiyaçlarına uyarlanmasını sağlamak için eğitimin finansmanı, müfredat, örgütlenme ve yönetim, öğretim yöntemleri alanında sürekli yeniden düzenlendi. Bu düzenlemelerin sonucunda kamu okullarının güçsüzleştiği ve çözülmenin sürdüğü, eğitim eşitsizliklerinin yayıldığı görülüyor. Eğitimin ticarileştirilmesi ve piyasaya açılması, var olan bu eşitsizlikleri daha da keskinleştirmektedir. Türkiye gibi ülkeler, eşit olmayanlar arasındaki yarışta, ağır temel eğitim eksiklikleriyle “bilgi ekonomisi”ne nasıl dahil olacaklarını retorikle geçiştirseler de gerçekler gizlenemiyor. Bugün bilginin üretiminin ve iletiminin yolları ve olanakları çeşitlense de okullar ve eğitim sistemi hala stratejik bir öneme sahip, çünkü okullar hala bilgiyi güce dönüştüren seçeneksiz kurumlar. Bu nedenle, geniş kitlelerin eğitim hakkını ortadan kaldıran bu sürece karşı koyuşu ve aynı zamanda okulun ve eğitimin demokratikleşmesini hayata geçirebilmek için parasız, demokratik, nitelikli kamusal ve anadilinde eğitim talebi, merkezi önemini koruyor.”
Tiyatrocu Hamit Demir ise ‘Sazım düzen tutmaz, tel bozuk‘ diyerek başladığı konuşmasında insanın bu mevcut koşullarda dayanışmaktan ve birlikte hareket edip mücadele etmesinden başka bir çıkar yolun olmadığını ancak birleşik bir mücadele ve dayanışma ile bu durumun değişebileceğini anlattı.
Eğitim-Sen Yenişehir Temsilcisi Şafak Ayhan, “Enternasyonal Dayanışma olarak Bursa Yenişehir Eğitim-Sen ev sahipliğinde işçi sınıfının farklı iş kollarında mücadele eden insanları bir araya getirmeye çalıştığımız tartışma programımıza gelen, destek verip salonu dolduran herkese çok teşekkürler sağ olun var olun” diye konuştu. (Haber/Fotoğraf: Gürhan Adana)